0I83. Allah cc, son nebi olarak Hz. Muhammed sav’i seçti. Niçin? Bir başkasını değil de neden Onu? Hangi özelliklerinden dolayı? Bu soruları düşünürken, Kerim Kitab’ın şu ayetini hatırlıyoruz “Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin” Kalem 4 Allah’ın tercih ettiği son elçinin en belirgin özelliği; Onda bulunan muhteşem ahlaktı… Ayeti celilenin öne çıkardığı Ondaki üstün zekâ, siyasi deha, cesur yürek, güçlü irade, bükülmez bilek, asalet, aşiret, ihtişam değil… Sadece, yüce ahlak… Evet bu seçimde ilahi kriter, rabbani seçenek ahlaktı… Zaten kendisi de bu gerçeğe vurgu yapmıyor muydu? “Şüphesiz ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” Peygamberlerin gönderildikleri toplumları ve zaman dilimlerini incelediğimizde şu vakıayla karşılaşıyoruz; zulmün yaygınlaştığı, isyanların derinleştiği, ahlaki çöküşlerin toplumları sarstığı dönemlere denk gelir. Halıktan, hilkatten, fıtrattan ve ahlaktan kopan insanın, yeniden dirilişi için nebevi söze ve soluğa ihtiyaç doğmuştur. Nübüvvet kervanı, o süreçte devreye giriyor. Nebiler, toplumların elinden tutup onları esfelden eşrefe taşıyor… İşte âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed sav… Bu rahmetin beşeriyete yansımasının önemli göstergesi, ondaki ahlaki yücelik değil miydi? Kur’an’ın ilk nazil olan surelerinden olan Kalem suresinde “bahçe sahipleri” kıssası anlatılır. Ahlaki mesajlar içeren bu kıssanın inzali, henüz risaletin ilk dönemine rastlar. Buradan çıkan sonuç şu olsa gerek Mekke cahiliyesinin o zorba yönetimi ve kesintisiz zulümleri karşısında bir avuç müminin ne askeri, ne siyasi, ne de ekonomik güçleri vardı. Ancak güç odaklarına karşı onların direncini ve sabrını bileyen ana damar, sahip oldukları ahlaki güçtü… Düşmanları çaresiz bırakan, davetlerini etkili kılan bu ahlaki donanım idi. Onlar o toplumda ahlaki duruşlar ile öne çıkmışlardı. Haksız güce karşı ahlakı kuşanmışlardı. Yüreklere yönelik seferde, böylece yol bulabiliyorlardı… Azgın Kureyş müşrikleri başta Hz. Muhammed sav olmak üzere, o ilk Kur’an neslini neyle suçluyorlardı? Hangi ithamlarla incitiyorlardı? Tevhidin etkisini kırmak, mücadele alanını daraltmak için mecnun, kâhin, şair, sahir, bölücü, akılsız, ayak takımı gibi yaftalarla karalıyorlardı. Fakat hiçbir gün, ne Hz. Muhammed’e ne de onun hidayet halkasına dâhil olanlara hırsız, hain, zalim, zani, cani, fahişe, yalancı ve ahlaksız diyemiyorlardı. Zaten o, muhavvidler de öylesine yüce bir ahlakı kuşandılar ki, bunu dedirtmediler. Çünkü öyle net bir kimlikleri ve öyle güçlü kişilikleri vardı ki, bunun hilafına bir iddiada bulunmak mümkün değildi. Ahlakta Muhammedi çizgi, o bedevi insanını farklı bir zirveye taşımıştı. Muhammedi mektebin müntesipleri, eşkiyalıktan güzel ahlaka terfi etmişlerdi. Dünün haydutları bir sonraki gün, huşu ile ürperen bir yürek olmuşlardı. Sahip oldukları bu üstün ahlakla artık yeni bir medeniyetin banileri olacaklardı. İşte bu öz, Muhammed’in ruhunda meknuz idi. Bu cevher, Onun toprağında dolu idi. Vahyi tecelli ettiği ilk gün, Hira dönüşü O’nu karşılayan Hz. Hatice, bunu önceden keşfettiği için bu gerçeğin altını çiziyor, O’nu teselli ediyordu. Hz. Muhammed sav eve döndüğünde tedirgindi. “Beni örtün, beni örtün!” buyurdu. Biraz sükûnete erince, başından geçenleri, Hz. Hatice ile paylaştı ve endişesini dile getirdi “Nefsim hususunda korktum” Hz. Hatice de “Asla korkma! Vallahi Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen, akrabalarınla ilgilenirsin, doğru konuşursun, güçsüzlerin sıkıntılarını giderir, fakirin ihtiyacını karşılar, misafirine ikram eder, hak sahibine yardım edersin” der. Buhari, Müslim Yani Hz. Hatice’nin anlatmak istediği şuydu Sen de bu insaniyet, bu adalet, bu hakkaniyet ve bu ahlak bulunduğu sürece korkma… Kimse sana zarar veremez… Nitekim ilerleyen yıllarda Mekke, müminler için çekilmez bir raddeye gelince ufukta Habeşiştan göründü ve ilk hicret gerçekleşti. Bu ahlak ordusunun ilk çaldığı kapı, Habeşiştan oldu. Necaşi’nin ülkesinde iyi karşılandılar. Ancak yeryüzünün müfsidleri orada da onlara huzur vermek niyetinde değillerdi. Müşriklerin temsilcileri Necaşi’ye şikâyette bulunup, muhacirlerin kendilerine iadesini talep ettiler. Kral, tarafları dinledi. Cafer bin Ebi Talip, İslami kimliği şöyle savundu “Ey hükümdar! Biz cahiliye ehlinden insanlar idik. Putlara tapar, leş yer ve ahlaksızlık yapardık. Akrabalık bağını koparır, komşuya kötülük yapardık. Güçlümüz zayıfımızı ezerdi. Allah cc bize, kendimizden, nesebini, doğruluğunu, eminliğini ve iffetini bilip tanıdığımız bir peygamber gönderinceye kadar böyleydik. O, bize Allah’a, O’nun birliğine, O’na ibadet etmeye, bizim ve atalarımızın Allah’tan başkasına tapınageldiğimiz taşları ve putları bırakmaya devam etti. Doğru sözlü olmayı, emanete ihanet etmemeyi ve akrabayı gözetmeyi emretti. Ahlaksızlıklardan bizi nehyetti. Biz de O’nu tasdik ederek O’na iman ettik. O’nun Allah’tan getirdiklerine talip olduk. Bu yüzden kavmimiz bize zulmetti. Bizi dinimizden çevirmek, Allah’a ibadetten vazgeçirip tekrar putlara taptırmak için bize baskı yaptılar. Bize zulmettikleri için ülkene sığındık, seni başkalarına tercih ettik. Senin komşuluğuna talip olduk ve yanında haksızlığa maruz kalmayacağımızı ümit ettik.” dedi. Necaşi, Cafer’den, Hz. Muhammed’in Allah katından getirdiğinden bir şeyler okumasını istedi. Cafer, Meryem suresinin baş tarafından bir miktar okudu. Necaşi sakalı ıslanıncaya kadar ağladı. Sonra onlara “Gerçekten bu ve İsa as’ın getirdiği aynı ışıktandır.” dedi. Sonra da Kureyş elçilerine dönüp “Gidiniz, vallahi ben onları ne size teslim ederim, ne de başlarına bir iş gelmesine izin veririm.” dedi. Sükût etmemiş bir vicdanın, yüce ahlakı nasıl selamladığını görüyoruz… O sav bu ahlaki yücelikten hiç ödün vermedi… Hayatı pahasına ahlaki ilkelerini sürdürmeyi göze aldı… Darun-Nedve’de O’nun ölüm fermanını imzalayanların bile emanetlerini O’na bırakmaktan başka seçenekleri yoktu. O ise suikast planlarının yapıldığı gece Hz. Ali’ye, şu tenbihatta bulunuyordu. Emanetlerin sahiplerine tevdi edilmesi… Velevki bunlar düşmana ait olsa bile… Emanet emanetti… Ne ihmal edilebilir, ne de ihanet… Ahlaktaki bu ufkun bugüne yönelik bir mesajı yok mudur? Bu muhteşem ve mükemmel ahlakın en güzel numunesi; Hz. Muhammed idi… Menbaı ise Kur’an’dı… Hz. Aişe annemize; Efendimiz sav ahlakı sorulduğunda onun cevabı oldukça anlamlıdır “O’nun ahlakı Kur’an’dı. Yoksa siz Kur’an okumuyor musunuz?” Kur’an ahlakı Onda ete kemiğe büründü. O ahlakı sadece kendi şahsında tutmadı, bir ahlak ordusu yetiştirdi… Ahlakı toplumsallaştırdı… Hayatı bir ahlak okuluna çevirdi… O bireysel bir ahlakçı değildi… Ferdi erdemlilik çabalarının kokuşmaya çare olamayacağını biz ondan öğreniyoruz… O’nun ki salt bir ahlak öğretisi, ahlak felsefesi, ahlak söylemi, ahlak dersi, ahlak gösterisi değildi… Ahlakın vücutlaşmış hali idi… Vahiy O’na iniyor, O’nda ahlaka dönüşüp, topluma hayat veriyordu. O’nun ahlak mektebinden geçenlerin nasıl yıldızlaştıklarını biliyoruz… Hz. Muhammed sav ahlakı tartışmıyor, üretiyordu. Ahlakın edebiyatını yapmıyor, ahlaklı bir toplum inşa ediyordu. Daha doğrusu ahlakı hayatlaştırıyordu… Bütün güzelliklerin kendisinde toplandığı ve insanlığa sunulduğu model insan, merkez insan Hz. Muhammed’dir. Yüce ahlakta ve güzel örneklikte kemal, cemal, model, ideal onda mündemiç… O biliyordu ki ahlakı oluşturmayan toplumsal hareketler, çözülmeye ve çürümeye mahkumdur. Hayatlarında ahlaki değerleri içselleştirememiş oluşum ve yapılanmalar, çökmekten kurtulamazlar. O yüce Nebi sav, ümmetini en çok bu konuda uyarıyordu. Her vesile ile ashabına güzel ahlakı aşılıyordu… Bir defasında abdest alırken kullandıkları suyu Allah ve Rasulüne sevgilerinden dolayı eline, yüzüne sürmeye çalışanlara şöyle buyurdu “İçinizden, Allah ve Rasulüne sevgisini göstermek isteyen varsa, emanete ihanet etmesin, sözünün arkasında dursun, komşu hakkına riayet etsin.” Böylece, Allah ve rasulüne bağlılığın kanıtının gündelik hayat içinde ahlaki davranmak olduğunu ortaya koyuyordu… O rahmet-i Rahmana yürüdükten sonra O’ndan geriye kalan miras neydi? Meta mı? Eşya mı? Madde mi? Mülk mü? Toprak mı? Tapu mu? Saltanat mı? Servet mi? Yoksa… “Yüce ahlak” 68/4 ve “Güzel örnek”lik mi? O’nun işareti “yarar”lı olana değil, “değer”li olana yönelikti… Ümmetini tevhid, adalet, özgürlük, ahlak, erdem, izzet ve takva gibi müteal değerlerle donattı… İlahi inşa projesinin en önemli sacayağını ahlak oluşturuyordu… İslami kimliğin oluşmasında ahlak, tamamlayıcı bir unsur olmanın ötesinde kimliğin kendisi olarak ortaya çıkıyordu… Bununla beraber, şu gerçeğin de göz ardı edilmemesi gerekiyor; Hz. Muhammed’i bir bütünlük içerisinde ele almayıp sadece ahlaki boyutu ile tanımak ve tanımlamak da O’nu yanlış anlamaktır… Bütünü atlayan bir ahlakçılık ise sonuçta maddi dünyanın zorbalığına boyun eğmek zorunda kalacaktır… Kaldı ki, Hz. Rasulün önerdiği ahlak nizamı, yalnızca uyumu, uysallığı, toplumsal mutabakatı, içermiyor. Yanlışları kanıksamak anlamına da gelmiyor… “Efendilik” adına sorumlulukları geçiştirmek tarzında da almamak lazım… Böylesi bir ahlaki algı belki de birçok kötülüğün önünü açmak demektir… Hz. Peygamberin sunduğu ahlak sistemi, bütün şeytani dürtülerin, cahili modellerin, behimi arzuların reddini gerektiren bir özellik arzeder… Münkerin terkini, zulmün izalesini, yanlışın ıslahını akidevi bir görev olarak omuzlarımıza yükler. Vicdanlara itilmeyen, sohbetlerle sınırlanmayan bir “isyan ahlakı” olarak beliriyordu. Devrimci bir öz, sorgulayıcı bir özellik arzediyordu… Müslümanların direncini ve muhalefet bilincini körelten bir ahlak iddiasının geçersizliğinin en iyi kanıtı, bizatihi Hz. Peygamberin sunduğu ahlaki duruştur… Bu durum ahlakta bir devrimdi… Silik değil, mistik değil… Laik ve etik hiç değil… Kerim ve azim bir ahlak... Bu ahlak düzeni bize itaatı öğrettiği gibi itirazı da öğretti. Hep “Evet, efendimci”, “özür dilemeci” değil, sırasınca “hayır” da diyebilen bir ahlak öğretisi… Modern dünyanın çıkmazlarında dik durmayı öğreten bir erdem iklimi… Şimdi Hz. Muhammed sav gibi muhteşem bir ahlak önderinin izini sürdürürken yaşamakta olduğumuz ahlaki sefaleti nasıl izah edeceğiz? Çevremizde acaba var mıdır? İşte ahlakı, tıpkı Hz. Muhammed’in ahlakı gibi diyebileceğimiz kaç kişi gösterebiliriz? Ne yazık ki, Muhammedi bir duruşun bütün ahlaki, insani, zerafeti, nezaketi, nezaheti, letafeti elimizden kayıp gidiyor… Rasulün temiz eli ile bize sunulan öğreti ve değerler modern çağın belirsizlikleri içinde eritiliyor… Onun yoluna baş koyması gerekenler, dünyevi tuzakların anaforunda başları dönüyor. Ahlak, erdem, izzet, hayâ, iffet, vakar sulanıyor, siliniyor… Ve bir kısır döngüdür ki ömür tükeniyor… Ahlakı ile onunla buluşan, örtüşen, benzeşen, aynileşen Muhammedilere ihtiyacımız var… Bu çağın kâht-ı ricali işte bu alanda… Bunun için hiç gecikmeden, bir ahlak seferberliğine yetişmek lazım… Hz. Peygamberin ahlak çağrısı doğrudan bu günle yani bizimle ilgili… Artık bir ahlak yürüyüşü kaçınılmaz… Ya da yürüyen ahlak olmak… Ahlakı ayağa kaldırdığımız gün, kapalı kapıların bize açıldığını göreceğiz. Ahlak üzerinden yürekler arası köprüler örülecektir… Biz ahlak ve erdem sınavını yüz akıyla verdiğimiz zaman, Firavunlar diyarında bile hazinelerin ve nesillerin bize emanet edildiğini göreceğiz… Tıpkı Yusufleyin… Şunu unutmayalım ki; tüm olumsuzluklara rağmen, yani ahlaksız bir dünyada ahlaklı yaşamın imkânı bizde… Yeter ki, kendimizi ihmal etmeyelim ve kendimize ihanet etmeyelim… ramazan kayan Giriş Ehliyet Sınavı AÖF Soruları Soru & Cevap Soru Tara Menu Soru TaratKitaptan sorunun resmini çek hemen cevaplansın. Aİslamın hedefi güzel ahlakı geliştirmektir. BDin ile güzel ahlak arasında ilişki yoktur CPeygamberimizin ahlakı en güzel ahlaktır. DHer Müslümanın hedefi güzel ahlak sahibi olmalıdır. CEVABI GÖSTER Soru TaratKitaptan sorunun resmini tara hemen cevaplansın. Test Sorusu Ara? den fazla soru içinde arama yap. Rastgele Sorular Dersle ilgili bir konunun lehinde ve aleyhinde konuşmak üzere iki grubun oluşturulduğu, her grubun ise belli bir hazırlık yaptıktan sonra kendi fikirlerini savunmaya ve öteki grubun fikirlerini ve görüşlerini çürütmeye çaba sarf ettiği tartışma yöntemi aşağıdakilerden hangisidir?Aşağıdakilerden hangisi eğitim programlarının temel ögelerinden biri değildir?Hangisi davranışçı yaklaşımla ile ilgili değildir?Aşağıdakilerden hangisi öğretim ortamlarının psikososyal değişkenleri arasında yer almaktadır?Program planlamasında gerçekleştirilmesi gereken ilk adım aşağıdakilerden hangisidir?Aşağıdakilerden hangisi stratejik öğrenme yaklaşımını tercih eden öğrenci eğilimidir?Araştırma-inceleme yoluyla öğretme stratejisinin ilk aşaması aşağıdakilerden hangisidir?'Hazırlanan programlar, öğretmenlerin anlayabileceği bir dil ve anlatımla yazılmalı, açık ve anlaşılır olmalıdır' hangi kavramın tanımıdır?Kapsam açısından ele alındığında programlar hangi şekilde sıralanmalıdır?Öğretim ortamında davranış sorunlarını önlemek için öğretimin iyi bir şekilde planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi süreci aşağıdaki kavramlardan hangisi ile açıklanır?Öğrenme-öğretme sürecinde kaç temel öge bulunmaktadır?Bilgi işleme kuramı kaç ana bileşenden oluşur?Öğretim süresi, sınıftaki öğrenci sayısı ve konu bakımından küçültülmüş ve yoğunlaştırılmış bir öğretim deneyimi olan öğretim tekniği aşağıdakilerden hangisidir?Öğretim etkinliklerinin beklentilere ne düzeyde yanıt verdiğinin ortaya konulması sınıf öğretimi yönetimindeki hangi aşamada gerçekleşmektedir?Bireyin öğrenmesini sağlayan etkinlikler nasıl tanımlanmaktadır? Favorilere Eklendi Favorilere eklemek istediğinizden emin misiniz? Eklerseniz bu sayfaya favoriler sayfasından erişebilirsiniz. Vazgeç Giriş Yap Üye Adı Zorunlu Şifre Zorunlu Şifremi Unuttum! Hesap Aç Ücretsiz hesap aç Kayıt Ol Üye Adı Zorunlu Email Zorunlu Şifre Zorunlu Adınız Zorunlu Soyadınız Zorunlu Zorunlu Zaten Üyemisin? Giriş Yap. Şifre Kurtarma Email Zorunlu Başarılı İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir. Güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildiğini beyân eden Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ne intikam almaya, ne can almaya, ne de mal almaya tâlipti. O yalnızca gönüllere tâlipti… O; gönüller almaya, gönüller fethetmeye, bir rahmet dergâhı olan gönlünde, ümmetinden her ferde çare ve şifâ olmaya tâlipti. Bu istikâmette; çile çekmeye, taşlanmaya, hakaretlere uğramaya, gözyaşı ve alın teri dökmeye, geceler boyu uykusuz kalmaya tâlipti. Zira O’nun gönlünde merhamet ve şefkatle dolu bir mahşer kaynıyordu…İnsanlık Tarihinin Şeref Levhası Tarihte, hayatının tamamı en ince teferruâtına kadar tespit edilebilen tek Peygamber ve tek insan, Hazret-i Muhammed Mustafa –sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir. Peygamberler silsilesinin, insanlığı hakka ve hayra yönlendirme hususunda birer emsal teşkil edebilecek davranış mükemmelliklerinden, ancak belli miktarda hâtıra günümüze intikal edebilmiştir. Hâlbuki Âhirzaman Nebîsi Efendimiz’in, -en basitinden en girift ve mükemmeline kadar- bütün söz, fiil ve hattâ duygu dünyası, anbean takip edilmiş ve tarihe bir şeref levhası hâlinde kaydedilmiştir. Üstelik bunlar, Allâh’ın lûtfuyla, asırlar ötesinden kıyâmete kadar intikâl etme mazhariyetine erdirilmiştir. FAZÎLET DERYÂSI Peygamberlerin imâmı olan Fahr-i Kâinat Efendimiz’in sîreti örnek şahsiyeti, hâl ve ahlâkı, âdeta engin bir deryâ; diğer peygamberlerin sîreti ise, oraya dökülen nehirler mesâbesindedir. O, kendisinden evvel gelen, -rivâyete göre- 124 bin küsur peygamberin, bilinen ve bilinemeyen bütün fârik vasıflarının ayırt edici meziyetlerinin daha da ötesine sahip olmuş, güzel ahlâk ve hasletlerin zirvesini teşkil etmiştir. O, kendi devrine kadar gelen insanlığın, tefekkür ve yaşayış itibâriyle kaydettiği gelişmeye ilâveten, kıyâmete kadar ortaya çıkabilecek ihtiyaçlarını da karşılayacak numûne-i imtisal bir şahsiyet olmak üzere, Âhirzaman Nebîsi olarak gönderilmiştir. Nitekim Allah Rasûlü “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” buyurmuştur. Muvatta’, Hüsnü’l-Huluk, 8 GÜZEL AHLÂKIN ZİRVESİ Güzel ahlâktan maksat, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in ahlâkıyla ahlâklanmaktır. O’nun ahlâkı, Rabbimiz tarafından Kur’ân-ı Kerîm’de “Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin.” el-Kalem, 4 buyrularak te’yid ve tekrîm edilmiştir. Nitekim Hazret-i Âişe –radiyallahu anh-, kendisine Rasûlullâh’ın ahlâkı sorulduğu zaman “Onun ahlâkı Kur’ân’dı.” buyurmuştur. Müslim, Müsâfirîn, 139 O’NA ŞÜKRAN BORÇLUYUZ Allah Rasûlü Efendimiz’e olan muhabbet, edep ve nezâketimiz, Sünnet-i Seniyyeʼsine tâbî olmamız, O’nu yakından tanımamız, gönüllerimiz için bir takvâ imtihanıdır. Bkz. el-Hucurât, 3-4 O’nun, dünyayı şereflendirmesinden vefâtına kadar, insanoğlunun kurtuluş ve hidâyeti için çırpınması karşısında şükran hisleriyle dolmayacak bir gönül, gönül değildir. Mevlânâ Hazretleri der ki “Ey bugün müslüman olan kimse! Eğer Hazret-i Ahmed Efendimiz’in say ü gayreti ve putları k ırmak hususundaki himmeti olmasaydı, şimdi sen de ecdâdın gibi putlara tapardın.” TEVEKKÜL VE TESLÎMİYET ÂBİDESİ Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, hayatı boyunca sayısız cefâlara katlandı, nice çile çemberlerinden geçti. “...Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere mâruz kaldım.” buyurdu. Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472 Nitekim yedi evlâdından altısının vefatına şâhid olarak acıların en büyüğünü yaşadı. Tâif’te hakaret gördü ve taşlandı. İlk müslümanların çektiği ıztırap ve cefâlarla yüreği dağlandı. Uhud’da sevgili amcası Hazret-i Hamza ile Hazret-i Mus’ab başta olmak üzere, güzîde sahâbîleri şehîd oldu. Bi’r-i Maûne ve Recî vak’alarında en kıymetli Kur’ân talebeleri tuzağa düşürülüp şehîd edildi. Fakat çektiği bu çilelerin hiçbiri, Allah Rasûlü’nün metânetini ve kalbî muvâzenesini bozamadı. O, bütün bunları büyük bir olgunluk ve rızâ hâliyle karşıladı. Rabbinin rızâsı uğrunda, hiçbir fânî çileye aldırmadı. Gönlü nice acılarla dağlanmasına rağmen, gül yüzünden tebessümü hiç eksik etmedi. O’nu hiç kimse, hiçbir zaman, asık bir yüzle, çatık kaşla ve abus bir çehreyle görmedi. O, Hak Teâlâ ile beraberliğin huzuru içinde, dâimâ tebessüm hâlinde bulundu, her hâlükârda İslâm’ın güler yüzünü aksettirdi. Velhâsıl, hayatın acı-tatlı sürprizleri, ezâ, cefâ ve meşakkatleri karşısında, Efendimiz gibi dâimâ Hakkʼa tevekkül, teslîmiyet ve rızâ hâlini muhâfaza edebilmemiz için, Cenâb-ı Hak, Sevgili Rasûlüʼnü en ağır çile imtihanlarından geçirerek biz ümmetine en güzel numûne kıldı. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed, Erkam Yayınları İslam ve İhsan 7. Sınıf Din Kültürü Defterinize “Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” Kalem suresi, 4. ayet. ayetini açıklayan bir kompozisyon yazınız. konusunu kısaca ve uzun ele “Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” Kalem suresi, 4. ayet. ayetini açıklayan bir kompozisyon yazınız. konusu ile ilgili kısaca bir yazı örneği ;Cevap Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem güzel ahlaklı bir kişi olarak insanla güzel ahlaklı öğreten bir peygamber olarak kabul Efendimizin davranışları sözleri yapmış olduğu bütün hemen hemen her şey güzel ahlak üzerine olduğundan dolayı çevresindeki insanlar tarafından sürekli olarak sevilen hoş görülen ve akciğerde edilen bir kişiliğe sahip olan bir olarak Peygamber Efendimizin bu güzel davranışları kur’an-ı Kerim’de bir ayette ve sen Elbette yüce bir ahlak üzerinsin ayet-i kerimesi ile desteklenerek bizlere Peygamber Efendimizin ne kadar güzel ahlaklı olduğunu ifade “Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” Kalem suresi, 4. ayet. ayetini açıklayan bir kompozisyon yazınız. konusu ile ilgili uzun bir yazı örneği ;Cevap Peygamber efendimiz Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bütün müslümanlara ve bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderildiğini efendimiz Hz Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem bir ayeti kerimede övgüye mazhar olarak ve sen Elbette yüce bir ahlak üzeresin ayeti kelimesi ile Peygamber Efendimizin nedenli güzel ahlaklı olduğunu biz müslümanlar’a iletilmiştir. Ayrıca Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatı içerisinde var olan insanlara davranışları sürekli olarak Müslümanlara Gülümsemesi çocukları sevmesi yetimleri sevmesi hayvanlara hoşgörülü ve güzel bir şekilde davranması Peygamber Efendimizin ne kadar güzel ahlaklı bir kişi olduğunu göstermekle beraber günümüzde ve Geçmişte insanların sürekli olarak Peygamber efendimizin güzel ahlakını örnek alarak hayatlarına devam etmesi ve hayatı güzelleştirilmesi bu güzel ahlaka bağlı olduğunu söylemek mümkün olarak Peygamber efendimizin güzel ahlakını örnek almamız durumunda toplum içerisindeki var olan sorunların çözüleceği ve insanların ahlaklı ve güzel bir şekilde yaşayacağını söyleyebiliriz. Defterinize “Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” Kalem suresi, 4. ayet. ayetini açıklayan bir kompozisyon Hakkında Soru Sormak İster Misiniz ? Yorum ve Düşüncelerinizin Bizim İçin Ne Kadar Değerli Olduğunu Biliyor Musunuz ? Destek ve Yorumlarınız için Tıklayınız...

ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin ne demek